Ana içeriğe atla

Sığırtmaç Mustafa

Yalova'da tanıyıp himayesine aldığı sığırtmaç Mustafa ile öğretmeni İle birlikte Dolmabahçe Sarayının önünde. (19 Eylül 1930)

SIĞIRTMAÇ MUSTAFA'NIN HİKAYESİ

Atatürk'ün 1929 yılında tanışarak himayesine alıp okuttuğu Sığırtmaç Mustafa (Demir) 1941 yılında subay oldu. 1960 yılının kasım ayında sağlık gerekçesiyle emekli olup Yalova'ya yerleşti ve emeklilik yaşamını sürdürürken 15 Ocak 1987'de yaşamını yitirdi. - Yalova 



Atatürk tarafından 1929 yılında himaye altına alınıp okutulan Yalova'lı Sığırtmaç Mustafa, Mustafa Kemal Atatürk'le karşılaşmasını bir gazeteciye şöyle anlatmıştır:

Sığırtmaç Mustafa
Atatürk tarafından 1929 yılında himaye altına alınıp okutulan Yalova'lı Sığırtmaç Mustafa Mustafa Kemal Atatürk'le karşılaşmasını bir gazeteciye şöyle anlatmıştır:
"O zaman daha sekiz yaşında idim. 1929 yılının yaz ayları içinde (16 Eylül) bir gündü... Sığırları otlata otlata çiftliğe geliyordum. Derken, uzakta yirmi kadar atlı belirdi... En öndeki atlı bana doğru geliyordu. Yaklaşınca atından indi; çiftliğe nereden gidildiğini soruyordu. Elimle işaret ettim:
- "Siz, yanlış yoldan gelmişsiniz... Çiftliğin yolu, şuradadır!"
Bu atlı, benden adımı öğrenmek istedi:
- "Mustafa!" diye cevap verince gülümsedi:
- "Benim de adım Mustafa... Demek adaşız!"
Sonra birdenbire:
- "Gazi'yi tanır mısın?" diye sordu.
- "Tanımam!" dedim.
- "Onu sever misin?"
- "Severim!"
- "Niçin seversin?"
- "Paşa olduğu için severim!" Tekrar gülmeye başladı.
Ben, cılız, çelimsiz, hasta bir çocuktum."Bu adam, benimle eğleniyor galiba..." dedim. Fakat O, sorgularının arkasını kesmiyordu; bir aralık sordu:
- "Sen, ne iş görürsün?"
- "İşte şu gördüğün sığırları güderim!"
- "Ne kazanırsın?"
- "Ayda üç lira..."
- "Peki, söyle bana, ayda üç lira, senede kaç lira eder?.." Kendisinin ve yanındakilerin yardımıyla, ayda üç liranın bir senede ne ettiğini hesaplayarak cevap verdim:
- "Otuz altı lira eder!"
- "Sana bu otuz altı lirayı versem, ne yaparsın?"
- "Hiç!...Almam ki..."
- "Neden almıyorsun?"
- "Otuz altı lira çok para..." Sonra biraz düşünerek ekledim:
- "Neden aldın? diye sorarlar... "Tanımadığım yolcu, tekrar gülümseyerek:
- "Aferin oğlum, dedi, böyle olmalı... " "Fakat, bu parayı yol gösterdiğin için veriyorum sana! Kimse bir şey demez!"
Hâlâ benimle alay edildiğini sanıyordum. Otuz altı lirayı kabul etmeye bir şartla razı oldum. Yolda yemek için getirdiğim yarım okka kadar ceviz vardı:
- "Bu cevizleri alırsan, ben de senin paranı alırım!" dedim. O, bana bir avuç para verdi, ben ona bir avuç ceviz verdim. Böylece ödeşmiş olduk. Ayrılacağı sırada, tekrar adımı sordu:
- "Mustafa, dedim."
- "Benimki de Mustafa, ama, dedi, yanında "Kemal"i var. Mustafa ile Kemal, bir araya gelirse ne olur?."
Küçük kafamın içi, birdenbire karıştı. İlk defa olarak kendime:
- "Sakın, dedim, bu atlı; Mustafa Kemal Paşa olmasın?..." Sonra etrafındakilerin ona karşı gösterdikleri saygılı hareketleri hatırlayarak; kararımı verdim:
- "Odur!...Odur!...Gazi Paşadır!" Ama, kendisine onu tanıdığımı belli etmedim. Giderken sordu:
- "Beni, başka bir yerde görsen tanır mısın?.."Başımı salladım:
- "Tanımaz mıyım ya... Sen Gazi Mustafa Kemal Paşasın!" Hayvanlarını dörtnala sürüp gittiler.
Ben de sığırlarımı alarak çiftliğe döndüm. Ertesi gün(16 Eylül) kaplıcalara çağırdılar. Kapıdan içeri girince, hiç şaşalamadım. Hemen gidip elini öptüm:
- "Mustafa... dedi, seni çiftliğime kâhya yapacağım! İster misin?.."
Sordum:
- "Kâhya ne demek?"
- "Çobanların en büyüğü odur!" Cevap vermedim. O tekrar sordu:
- "Kâhyalık işi için ayda dört lira versem yetişir mi?"
- "Siz bilirsiniz!" dedim. Gülümsedi.
- "Hayır, Mustafa... Seni kâhya yapmayacağım, mektebe göndereceğim. Orada okuyup yazma öğreneceksin!"
Sevindim:
- "Mektebe gönderiniz!...Bu, daha iyi ..." dedim. Aradan yirmi dört saat geçmeden kendimi Şişli'deki Himaye-i Etfal (Çocuk) Hastahanesinde bulmuştum. Bana, orada çok güzel bakıyorlardı. Dört ay içinde tanınmayacak kadar değiştim. Yüzümün sarılığı kayboldu, iştahım geldi.
Bir gece yarısı hiç unutmam, hastahaneye gelmişti (21/22 Eylül). Doğruca benim yattığım odaya girdi. Onu görünce şaşırmıştım. Ayağa kalkmak istedim. Atatürk eli ile engel oldu:
- "Sen ayağa kalkmayı bırak da, buradan nasıl çıkacağını düşün!" diye gülümsedi. Sonra:
- "Hani, dedi, seninle pazarlığa girişmiştik, dört lira aylığa razı olmuştun! Şimdi ver bakalım hastahane paralarını.." Küçüktüm, sığırtmaçtım. Ama, şaka ettiğini anlamıştım:
- "Sen koskoca Gazi Paşasın. Elbette hastahane parasını da verirsin!" dedim.
Hastahaneden çıktıktan sonra Atatürk, beni gene aratarak, Beşiktaş'ta 19'uncu İlk Mektebe yazdırdı. Beşiktaş'daki okula bir yıl kadar devam ettikten sonra Atatürk, beni Maçka'daki Fevziye Lisesine yazdırdı. Lisenin dokuzuncu sınıfında iken, imtihan vererek Kuleli Askerî Lisesine geçtim."1
Dönemin gazetecileri, yazar ve şairleri duyarlılık göstererek, onun serüvenini dile getirmişlerdi.

Sığırtmaç Mustafa, gazetelerin yanı sıra  öykülere, şiirlere de konu olmuştu.

Mehmet Selahattin’in şiiri bunlardan biridir :
Mustafa Kemal’in elinden tuttuğu
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Çiftlik ağasının dağda unuttuğu
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Kırlarda güttüğün davarla inekti
Yediğin bir parça kararmış ekmekti
Katığı kurtarmak, bu az mı emekti
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Yolunun üstüne Gazi’yi çıkaran
Taliin milletin talii ey çoban
Bak benzine kan geldi, dizine derman
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Küçücük zihnini, bu kim ? diye yordun
Sonra anladın ki en Ulu’su yurdun
Gazi adaşınla diz dize oturdun
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Sen de medeni bir insan olacaksın
Sırasında aranıp sorulacaksın
Bilgi hamuruyla yoğrulacaksın
Sığırtmaç Mustafa, Sığırtmaç Mustafa
Milletin tarihten silinmiş izi
Dağılan sürümüze baş olan Gazi
Senin gibi dağdan toplamıştı bizi
Bunu hiç unutma Sığırtmaç Mustafa

Mehmet Selahattin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Annesi

Bu ana, oğluna daha beşik çocuğu iken, vatan ve millet sevgisini telkin eden ninnilerden başlamış, Onu her çağında aynı akidelerle büyütmüş, köyde, şehirde tahsile sevk etmiş, ilim ve irfan aşılamıştı. Yetişen, mevkiini bulan halaskar oğlunu, o, Mustafa Kemal yapmıştı. Anasını ziyaretlerinin her birinde Atatürk onun mübarek elini büyük bir saygıyla öperdi. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür Mustafa olurdu. Çankaya'da bu ana-oğul görüşmelerinin birinde şahit olduğum bir vaziyeti, kıymeti hudutsuz olan Bayan Zübeyde'nin faal zekasının bir numunesi olarak arz edeceğim. Atatürk, anasının elini öptü. Bayan Zübeyde oğluna elini uzatırken coşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle Atatürk'ü bağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra aziz Türk Milleti'ne eşsiz bir halaskar kahraman veren ana olmak itibariyle gururlanmalıydı. Fakat öyle olmadı, bahtiyarlığını gülen ve şirin yüzünden okurken o büyük Türk anası kolları arasında uzaklaşan ciğe...

Zübeyde Hanım

Zübeyde Hanım (1857, Selanik- Langaza - 14 Ocak 1923, İzmir), Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün annesidir. Aslen Konya-Karamanlı'dir. O sadece vatan için yıllarını cephelerde geçiren Mustafa Kemal’in değil, Türk milletinin de annesiydi. 15 Ocak 2003 günü yitirdiğimiz Zübeyde Hanım’ın ailesi Anadolu’dan Rumeli’ye göç eden Türkmenler’dendi. Babası Sofuzade Sadullah Ağa, annesi ise Ayşe Hanım’dı. Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir ailenin kızı olarak 1857 yılında dünyaya gelmiş ve gençliği çiftlikte geçmişti. Annesi Molla Hanım, kendisi ise Zübeyde Molla olarak anılırdı. Ali Rıza Efendi ile evlendikten sonra ilk yıllarını Olimpos Dağı eteklerindeki Papazköprüsü denilen mevkide geçiren Zübeyde Hanım ve ailesi Selanik’teki pembe boyalı eve taşınacaklardı.Ad:  anne1.jpg Ali Rıza Efendi’nin Zineti Bostan denilen bir arsanın üzerine yaptırdığı bu evde Atatürk’ü dünyaya getirmişti. O günleri şöyle anlatıyordu: “Bahçe ...